Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Yılmaz: “Planlama sürecinde, peyzaj mimarlarına hala yer verilmemekte, adeta yaklaştırılmamaktadır. Bu büyük bir eksikliktir ve bunun sonuçları çoktan ‘yitirilen’ kentlerimizde ortaya çıkmıştır.” dedi.
Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Yılmaz, Plant Dergisi’nin sorularını yanıtlayarak, Türkiye’deki peyzaj mimarlığı eğitimi ve peyzaj mimarlarının durumunu değerlendirdi.
Sayın Yılmaz, bir dönem Peyzaj Mimarları Odası Başkanlığı ve bir dönem de Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Başkanlığı yaptığınızı biliyoruz. Kendi deneyimleriniz ve bu görevleriniz bağlamında Türkiye'de Peyzaj Mimarlığı eğitimi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bu soruyu sadece ülkemizdeki değil, diğer ülkelerdeki eğitimi de göz önünde bulundurarak yanıtlamak gerekir. Genel bir düzey belirlemek gerekirse Türkiye’deki eğitim pek çok batı ülkesindeki eğitimden bile daha iyi verilmektedir. Hemen hemen tüm peyzaj mimarlığı bölümü programlarımız onların programları ile eşdeğer durumdadır. Ancak önemli fark eğitim ortam ve kadrolarının yetersizliğidir.
Son üniversite yerleştirme verilerine göre ülkemizde 28 adet ‘öğrenci alan’ peyzaj mimarlığı bölümü bulunmaktadır. Yanılmıyorsam 6 tane de daha öğrenci alamayan bölüm vardır. Duyduğum kadarı ile 4 tane daha açılması düşünülüyor. Bu bölümlerin çoğu uygun olmayan yerlerde, uygun olmayan yapılarda ve uygun olmayan kadrolarla açılıyor. Genellikle bir il ya da ilçenin ileri gelenleri tarafından, ‘bizim de bir üniversitemiz olsun, hele bir açalım, gerisi gelir’ gibi bir yaklaşım benimseniyor ve hükümetler de buna destek veriyor. Bunların açılması için gereklilikler tartışılmıyor. Sonuçta 2-3 ‘yeni’ öğretim elemanıyla eğitim başlıyor ve gün boyunca her derse girerek ‘bildiklerince’ eğitim vermeye çalışıyorlar. Bu durumda, ülkemizdeki tüm peyzaj mimarlığı bölümlerinde aynı düzeyde eğitim verildiğini söyleyemeyiz. Bu yaklaşım biçimi ve bunlara dayalı olarak ortaya konan sistem eğitimde fırsat eşitliğine de sekte vuruyor.
Bugün Türkiye üniversitelerinde yer alan 36 peyzaj mimarlığı bölümünden, mezun veren 28’inden ortalama 40 öğrenci (ki bazı bölümlerde bu sayı 70-80’dir) hesabıyla, yılda yaklaşık 1500 mezun ise iş dünyasının acımasız ortamında asgari ücrete bile razı olarak mesleğini yürütmeye çalışıyor. İşsiz sayısı şu anda az gibi görünüyor ama belirttiğim gibi mezunların çoğu bir peyzaj mimarı/mühendisine yakışan bir mevkide ve maaşla çalışmıyor. Bazıları sanki tekniker/teknik ressam veya neredeyse bahçıvan gibi kullanılıyor. Bu durumda, peyzaj mimarları gibi sayıları neredeyse peyzaj mimarlığı bölümleri kadar artan Yüksek Okul mezunu ‘Peyzaj Teknikerleri’ de iş bulmada zorlanıyor. Ne yazık ki eğitimcilerin görüşleri alınmadan masa başında alınan kararlarla Türkiye’deki eğitim sistemi bu durumda.
Peyzaj Mimarlığı eğitiminde öğrencilere bitkilerle ilgili olarak hangi teorik bilgiler ve uygulama çalışmaları veriliyor ve bunun için yeterli koşullar sağlanıyor mu?
Eğitim sistemine yönelik hatalı politikalar bu konuda da bir takım sorunlara ve olumsuz sonuçlara neden oluyor. Peyzaj mimarlığı eğitim programları ne kadar doğru olursa olsun, yetersiz eğitim ortamı, yetersiz sayıda ve bitki konusunda uzmanlaşmamış öğretim elemanları ile öğrencilere teorik veya uygulamalı olarak, bitki ile ilgili konularda eğitim vermek olanaksızdır. Tüm zorluklara rağmen yeterli koşulları sağlayabilen bazı peyzaj mimarlığı bölümlerinde bu konuda elden geldiğince iyi bir eğitim verildiğini söyleyebiliriz.
Bitkiyi planlama ve tasarım çalışmalarının ana unsuru olarak ele alan yaklaşım çerçevesinde, onu barındıran ekolojik sistem, fizyolojik özellikleri, estetik ve işlevsel özellikleri başta olmak üzere ‘bölgesel özellikler de göz önüne alınarak’ yetiştirilmesi ve peyzajda kullanımına ilişkin tüm bilgiler öğrencilere aktarılmaktadır. Bu teorik bilgiler de ‘uygulama alanları’ olan bölümlerde “mesleki uygulama” adı altında her hafta öğrencilere bizzat gösterilmekte ve yaptırılmaktadır. Ancak uygulama alanı olanağına sahip bölüm sayısı da düşüktür. İş dünyası (özellikle peyzaj ve üretim sektörü) burada büyük bir destek olanağına sahiptir. Öğrencilerin staj uygulamalarında olduğu gibi mesleki uygulama çalışmalarında da olanak yaratabilirler. Bence böyle bir ortak çalışma alanı, üniversite-iş dünyası arasındaki ilk ve en önemli alanlardan biridir.
Peyzaj Tasarım ve uygulama çalışmalarında bitki kullanımı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Biraz önce de belirttiğim gibi bitkiler peyzaj tasarımının ana unsurları, birincil malzemeleridir. Gerek mekanın organizasyonunda, işlevlerin çözümünde, gerek ekolojik altyapıya bağlı yaşam ortamlarının oluşturulmasında ve gerekse görsel etki ve estetiğin yaratılmasında peyzaj mimarlarını diğer mesleklerden farklı kılan varlıklardır. Peyzaj tasarımcıları gittikçe bozulan, kirlenen kentsel alanlarda yaşam hakkının sürdürülebilmesi, yaşam kalitesinin yükseltilebilmesi için özellikle kamusal alanlarda yaptıkları çalışmalarda yeşile ve dolayısıyla bitkiye dayanan tasarımlar ortaya koymak zorundadır. Bu aşamada da bölgesel veya yöresel ortam özellik ve koşullarına (doğal bitki ve hayvan varlığına, su varlığına, iklime, ana kaya ve toprağa, yön ve bakıya, eğime, yüksekliğe vb.) bağlı olarak hangi bitkilerden nasıl yararlanacağına kendi tasarım biçimini de kullanarak karar verir.
Bunun devamında ise plan olarak ortaya konan düşünceler uygulama çalışmalarıyla hayata geçirilir. Bu aşamada ortaya çıkacak sonucun tatmin edici olması standartlara uygun ve kaliteli bitki kullanımı ile olasıdır. İyi bir peyzaj mimarı bunun farkındadır. Ancak her alanda olduğu gibi burada da aşılması gereken bazı sorunlar bulunmaktadır. İyi düşünülmüş ve iyi tasarlanmış bir planın, iyi bir uygulama ile eksiksiz ve kaliteli bir şekilde hayata geçmesi pek başarılamamaktadır. Çünkü ülkemizde bitki standartları ve kalitelerine yönelik yasal düzenlemeler yetersizdir. Ancak en önemli etkenlerin başında; değil halkımızın, çok büyük kurumlar ve şirketlerin, bunların başındaki yüksek düzeyli insanların bile peyzaj mimarlığını tanımamaları veya gereken önemi vermemeleri gelmektedir.
Oysa büyük inşaat firmalarının, büyük reklamlarla sundukları büyük konut alanlarının bu reklamlardaki adlarına ve ana etkileme araçlarına baktığınızda; tamamen dış mekandaki peyzaj alanlarından ve buralardaki mutlu yaşamdan (bahçeler, havuzlar, göller, yeşil, ağaç, oyun, gezinti alanları, çocuk bahçeleri, spor tesisleri, koşu-fitnes hatları vb.) yola çıktıklarını görürsünüz, konut ve diğer yapısal özellikler hep ikinci plandadır. Buna rağmen peyzaj mimarlarına (Avrupa Peyzaj Sözleşmesini 10 yıl önce imzalamış olan bir ülke olmamıza da rağmen) planlama sürecinde, özellikle imar planı sürecinde hala yer verilmemekte, adeta yaklaştırılmamaktadır. Bu büyük bir eksikliktir ve bunun sonuçları çoktan ‘yitirilen’ kentlerimizde ortaya çıkmıştır.
Son yıllarda sıkça gündeme gelen üniversite-iş dünyası ilişkilerindeki kopukluklar düşünüldüğünde Peyzaj Mimarlığı Bölümleri ile iş dünyası, merkezi ve yerel yönetimler arasındaki ilişkilere de değinebilir misiniz?
Doğrudur, günümüzde iş dünyası, bilim dünyası ile ilişkilerinde eksik kalmaktadır. Gelişmiş ülkelerin temel özelliği olan ‘bilim alanı ile doğruda ilişki’ bizim ülkemizde yeni yeni sağlanmaya çalışılmaktadır. İkinci sorunuzda da biraz değindiğim gibi, üniversitelerde üretilen bilgi ve önermelerin doğruluğu ve başarısı, iş dünyası desteği ile doğrulanabilir ve hayata geçebilir. Yoksa tozlu raflarda bir değeri yoktur. İş dünyasının üniversitelerdeki kendileri ile ilgili alanlara desteği bence iki düzeyde