
20 Eylül 2023 Çarşamba
YAZAR'A AİT DİĞER YAZILAR |
Küresel İklim Değişikliği ve Peyzaj Mimarlığı 24 Şubat 2022 Perşembe |
Farklı Disiplinler ve Peyzaj Mimarlığı İlişkisi 5 Ekim 2020 Pazartesi |
Takvimler 6 Şubat 2023'ü gösterdiğinde Dünya bir felakete şahitlik etti. Son yüzyılın en büyük depremi olarak nitelendirilen bu felaket, merkez üstü Kahramanmaraş olan 24 saat içinde 6 ve 7 üstü şiddetlerinde 4 büyük sarsıntı yaşandı. 10 ili etkisi altına alan bu büyük felaket de binlerce can kaybı yaşandı. Acı kayıplarımızdan sonra geriye; yarım kalmış sevinçler, hayaller, hikâyeler, söylenmemiş sözler ve tamamlanmamış cümleler kaldı. Deprem sonrasında milyonlarca insan pişmanlık, umut, çaresizlik, gözyaşı ve birçok duyguyu aynı anda yaşadı. O gün ve o günden sonra gerçeklik kavramınız değişmişti. Doğrularımızı, yanlışlarımızı ve her şeyi sorguladığımız bir Türkiye'de vicdanlarımızla baş başa kalmıştık. Psikolojik olarak hepimizin hayatında derin izler bıraksa da her şeye rağmen hep birlikte yaralarımızı sarıp, daha güçlü olarak yediden ayağa kalkacağız. Bunun için çok büyük ve geçerli sebeplerimiz var, vefat eden binlerce kişiye ve yaralılara borcumuz var. Sözümüzü tutalım ve elimizden gelenin fazlasını yapalım.
Yüzyılın Depremi
Ülkemizin bir deprem kuşağında yer almasına rağmen, deprem öncesi almış olduğumuz önlemlerimiz ve deprem sonrası çalışmalarımız tartışılır boyutta maalesef. Deprem bir doğa olayı olarak tanımlanırken, yıkıcı etkisinin yapılar olduğu ve milyonlarca insanın ölmesi olarak tanımlanmıyor. Deprem doğal bir afettir, doğal bir ihmalkarlık değil. Bu noktada o veya bu suçlu demek yerine hepimiz suçluyuz. Bu gidişatı değiştirmek için bizler bireysel olarak neler yapabiliriz soruları ile başlayıp, sonrasında ortak paydada buluştuğumuz, biz bilinciyle ancak birlikte başarabiliriz. Kabul etmeliyiz ki her şeyi çabuk unutuyoruz, Erzincan depremi, Kocaeli depremi, Düzce depremi, Van depremi, Elâzığ depremi, İzmir depremi ve son felaketimiz olan Kahramanmaraş depremi, artık unutmak istemiyoruz. Şimdi ise deprem öncesinde gündemde olan, deprem sonrasında daha çok gündeme gelen büyük İstanbul depremi için öncesinde geçmişte yaşanılan bütün felaketleri göz önüne alarak ve diğer deprem riski olan bütün iller için de önlemlerin ivedilikle alındığı, kararların bilimsel çizgide alındığı çalışmalar yürütülmelidir. Bizler ise ilgili tüm meslek disiplinlerinin yer aldığı koordinasyon merkezlerinde doğayla uyumlu tasarımlar ve yaşanılabilir kentsel yaşam alanları planlamalıyız.
Dünyamız doğal ve kültürel olarak sürekli olarak değişim ve dönüşüm içindedir. Kentler bu değişim en büyük parçasıdır. Değişimlerin kaynağındaki temek faktör insandır. Ellerimizin ulaşabildiği ya da ulaşamadığı her yeri kirlettik ve kirletmeye de devam ediyoruz. Kentsel ve kırsal alan ayrımlarını artık yapamıyoruz, çünkü doğal yaşam alanlarımızı katledip oluşturduğumuz dünyada, mutsuz insanlar ve mutsuz şehirler olarak sağlıksız koşullarda yaşam mücadelesi veriyoruz. Ekolojik anlamda korumayı ve sürdürülebilirliği hedeflerken, artan kentleşmeye bağlı olarak, doğanın dengesi bozmaya devam ediyoruz. Günümüzde önünü alamadığımız ve kontrol edemediğimiz; kirli gaz emisyonlarının verdiği zararlar, su, atık ve gürültü kirliliği, alt yapı sorunları, kontrolsüz enerji kullanımı, artan yapısal kirlilik, küresel iklim değişikliği, işgal edilen tarım ve ormanlık alanlar, aşırı tüketim bilincinin hâkimiyeti ve canlı yaşamını tehdit eden farklı birçok çevre sorunlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Dünyanın bozulan dengesi ve olağan akışının değişimi sonucunda ortaya çıkan felaketlere karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiği konusunda izleyici olmaktan öteye gidemiyoruz. Yaşanılan bu afetlerin yüzyıllardır var olduğu gerçeğini kabul edip, onlarla yaşamaya alışmak yerine, afetlere uygun dirençli kentler planlamalıyız. Peki nasıl öncelikle günümüz çalışmalarını değerlendirecek olursak eğer ciddi anlamda eksikliklerimiz var. Peyzaj mimarları meslek grubu hak ettiği değeri görmemesi ve meslek disiplininin görev tanımı olan iş kalemlerinin diğer meslek grupları tarafından yapılmaya çalışılması, bu düzenin yıllar boyunca devam etmesi hem mesleğimize hem de multidisipliner çalışma bilincine ket vurarak başarısızlığı kaçınılmaz kılmıştır. Kentsel anlamda sürdürülebilirliğin sağlanması yasal karar verici olan peyzaj mimarları yürütücülüğünde, multidisipliner meslek gruplarıyla, yerel yönetimlerin desteğiyle çalışmalar yürütülürse seyirci olmanın ötesine geçip uygulamalar yapabiliriz. Kentsel anlamda yapılan çalışmalarda da doğal ve ekolojik süreçlerinde görmezden gelinmesi hem günümüz ve gelecek nesiller için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Çevre canlı ve cansız olan her şeyi tanımlar. Peyzaj mimarlarını da tanımlayan bu kavram aslında kentlerin oluşum sürecinde ne kadar etkin ve etkili bir meslek disiplini olduğunu vurgulamaktadır. Mesleki olarak doğayı referans aldığımız tasarım ve planlama kararları çerçevesinde doğrudan veya dolaylı olarak kentle bağlantılı, sistemik bir ağ üzerine birtakım çalışmalar planlanır ve sağlıklı yaşam alanları hedeflenir. Temelinde kent, toplum ve çevre kavramlarının üzerinde durularak etkin peyzaj çözümleri, gri-yeşil alt yapı çözümleri, atık yönetimi, toplum bilinci, kaynak kullanımları, ekolojik hedefler ve yenilikçi teknolojik yaklaşımları benimseyen projeler hazırlanır. Geçmiş, günümüz ve gelecek üzerine kent kimliğini tanımlayan kent morfoloji üzerinde değerlendirmeler yapılır. Kentlere özgü peyzaj planları ve atlasları oluşturul ve kentsel tasarım rehberlerinin alt yapısını genişleten daha yeşil, daha ekonomik ve daha güvenli politikalar kapsamında peyzaj tabanlı çözümler hazırlanır. Her açıdan sorunlara yönelik çözüm önerileri doğayla uyumlu bilinçli olarak çalışmalar yapılır. Kısacası yaşadığımız kötü senaryoların gidişatını bu ve bunun gibi çalışmalarla değiştirebiliriz. Kişisel çıkarlarımız ve ekonomik kaygılarımızın yerini ekolojik kaygılar aldığı zaman ancak sürdürülebilir kentler inşa edebiliriz.
Ülkemizde Dünya çapında belirlenen standartlarının altında kalmış ve çalışmaları geriden takip etmiş olsa da kent uygulamaları, yeni şehircilik kavramı ve yeşil kent uygulamaları gibi farklı projeler yürütülmeye başlanmıştır. Diğer ülkelerin bu konuda geldiği nokta ve hedefler bizler için ulaşılmaz gibi görünse de imkânsız değildir. Son dönemlerde yaşadığımız covid 19 pandemisi, depremler, sel felaketleri ve orman yangınları bu gidişatın kötü bir sona doğru gittiğini gösterirken aynı zamanda zorunlu hızlı bir değişimin olması gerektiğini de vurgulamaktır. WRR 2020 verilerine göre ülkelerin sistem üzerinden yapılan hesaplarına göre doğa kaynaklı tehlikelerin ortaya çıkmasında, Türkiye 181 ülke arasında en yüksek risk değerine sahip 116. ülke olmuştur. Bu risk değerinin düşürülmesi için 2017'de afet riski azaltma sistemi (ARAS) kurulmuş ve çalışmalar başlamıştır.
Deprem ve diğer doğal afetler sonrasında, ülkeler afetlere karşı dirençli kentler oluşturmuştur. Örneğin Japonya'da yıkıcı bir deprem ve tsunami sonrasında dirençlilik ilkesini benimseyerek yeni suya ve depreme dayanıklı kentler inşa etmişler. Hollanda aynı şekilde yaşanılan sel felaketleri dolayısıyla bir komisyon kurulup sele karşı altyapısal sorunlara karşı önlemler alıp çözüm önerileri geliştirilmiştir. Aynı şekilde bütün dünyayı etkisi altına alan küresel iklim krizi içinde ülkelerin belirlemiş olduğu hedef ve politikalar kapsamında çalışmalar hazırlamıştır. Kentsel dirençlilik kapsamında gelişmekte olan ülkelerin ortalama yatırım tutarları 23 milyar dolardan son 30 yıl içinde 500 milyar dolara çıkarılması konunun ne kadar elzem olduğunun bir göstergesidir. Ülkemiz içinde deprem sonrasında alınacak bütün kararlar için bölgenin potansiyel deprem riski göz önüne alınarak yapılmalıdır. Örneğin; malzeme seçimleri ve kalitesi, yeni yerleşim alanlarının doğru olarak belirlenmesi, güncel bir sağlık ve çevre sorununun ortaya çıkmaması için milyonlarca ton moloz atığının doğru bir şekilde depolanması gibi kentsel dirençlilik temelinde kurulan sistemler uygulanarak bütün canlı yaşamı üzerinde yeni bir tehdit oluşturmayan kararlar alınmalıdır.
Kentsel Açık Yeşil Alanların Önemi
Kentler için yeşil alanlar uygarlık tarihinin başlangıç noktası olarak kabul edilir. Kentler geçmişten günümüze kadar belirli kültürel yaşam biçimleri ve varlıkları ile kimlik kazanmışlardır. Hızlı nüfus artışına bağlı olarak hızlı bir değişime uğramış ve kent içi nefes alan mekanlar yok sayılmıştır. Bu değişimlere istinaden açık yeşil alanların yatay ve düşey yönde azalan değeri kentlerde doğal ortamların azaldığı, betonlaşmanın arttığı, fiziksel açıdan estetik olmayan kent görüntüleri, sıkıcı bir kentsel havası ve yaşam kalitesini azaltan olumsuz yaşam alanları oluşturulmuştur. Kent kimliğinin oluşmasında etkili olan açık yeşil alan varlığı kentin gelişim potansiyeli üzerinde bütüncül yaklaşımlar ile kentin en önemli bileşenini oluştururken birçok katkı sağlar. Kentlerde oluşturulacak olan her açık yeşil alan için kente ekolojik, estetik, ekonomik, sosyal ve fiziksel açıdan çok yönlü bir katkı sağlar. Kent içinde nefes aldıran mekanlar olarak ifade edilirken ekolojik dengeyi sağlayıp, iklimsel koşulların iyileştirilmesi içinde oldukça önemlidir. Covid-19 pandemi sürecinde olduğu gibi deprem felaketi sonrasında da açık yeşil alanların kent planlamalarında ne kadar önemli olduğu bir kez daha görmüş olduk. Pandemi sürecinde insanlarının tek kaçış noktası olduğu gibi deprem sonrasında da güvenli birer yaşam alanı oluşturmuştur. Aktif ve pasif kullanıma sahip olan fonksiyonlarına göre farklılık gösteren açık yeşil alanlar insanların sosyal anlamda ihtiyaçlarını karşılayabildiği, güvenli alanlar oluşturan çok yönlü kamusal alanlar olarak tanımlanır. Bu alanlar çoğunlukla afet toplanma alanları olarak da kullanılır. Geçmişte yaşanılan doğal afetler, kentleşmeye bağlı olarak artan nüfus yoğunluğu ve kişi başına düşen yeşil alan miktarının azalmasıyla açık yeşil alanlar ayrıca bir önem kazanmıştır. Kent parkları, rekreasyon alanları, millet bahçeleri, meydanlar ve spor sahaları deprem sonrasında insanlar için geçici veya kalıcı yaşam alanları oluştururken, sosyal ve psikolojik anlamda da büyük katkı sağlamıştır.
Doğru projeler ortaya çıkarabilmek için mesleki mevzuatların tekrar gözden geçirilmeli ve yasal yetkinliklerinin kullanıldığı mesleki standartlara uygun olarak çalışmalar yürütülmelidir. Sonuç olarak afetler önlenemez ama alınacak tedbirler doğrultusunda sonuçlar değişkenlik gösterir. Peyzaj mimarları olarak afet sonucunda ortaya çıkan zararları minimize etmek için yapılacak olan farklı uygulamalarla çevreye, insanlara ve dünyaya dokunabiliriz.
Kaynak
- Ege Üniversitesi Ziraat Fak. Dergisi 2005, 42(2):215-226 ISSN 1018-8851 Sürdürülebilir Kentler ve Peyzaj Mimarlığı Aslı ATIL, Bahriye GÜLGÜN, İsmail YÖRÜK
- Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü ZPM452 Peyzaj Yönetimi Dersi
- Kent ölçeğinde senaryo depremde oluşacak bina hasarlarının tahmini Yasemin ASLANKARA, Mehmet İNEL, Selçuk TOPRAK
- https://www.mimarizm.com/haberler/gundem/pemder-deprem-paneli-sonuc-bildirgesi_135587