8 Ağustos 2022 Pazartesi
Yaşam için savaş vermek zorunluluğunda olan insan ‘konut', ‘besin', ‘enerji' gibi sosyal gereksinimlerini gidermek için zaman içinde çevresini son derece ağır baskılara almaya başlamıştır. Böylece peyzajlarda insan etkisinden kaynaklanan, yalnız insanları değil, tüm diğer canlıları ve hatta cansız çevreyi baskı altına alan zararlı ekolojik faktörler yaratılmıştır (Niemela vd. 2011). Yaşam düzeyinin yükselmesi, sanayi devrimi ile birlikte son derece hızlanan nüfus artışı, beraberinde teknolojinin akıl almaz hızla gelişmesi, yararlar yanında zararlı sonuçlarda meydana getirmiştir. Bu zararlar ‘çevre sorunları' deyiminde toplu ifadesini bulmuştur (Kasa 2008).
Yerkürenin uzaydan ilk görünüşleri astronotlar tarafından 1968-1970 yılları arasında çekilmeye başlanmıştır. İnsanlık tarihinde uzaydan ilk defa yerkürenin görülmesi yaşam alanımızın kırılıp bozulmaya başladığının ilk kanıtları olarak farkındalık oluşturmuştur. Bununla beraber 70'li yıllarda kirlenme, doğal alanların korunması, biyolojik çeşitlilik, hızlı nüfus artışı gibi konular önem arz etmeye başlamıştır. Ancak daha sonra 80'li 90'lı yıllarda işsizlik, suç oranında artış gibi kavramların gündemde yer alması çevre konusunu geri plana atmıştır. 21. Yüzyıla girdiğimiz yıllarda, yerkürenin insanoğlu tarafından gittikçe hızla tahrip edildiği görülünce çevre sorunları tekrar ön plana çıkmıştır (Odum & Barrett 2016).
Şekil. Çevre Sorunlarının Tarihsel Gelişim Süreci
Zamanla kentsel alanların dünya çapında genişlemesi dramatik bir ölçekte ivme kazanmıştır. Yüzyıllardır devam eden bu süreç son derece doğaldan uzak yapay bir ekosistem olan modern kentler veya metropoller meydana getirmiştir (Niemala vd. 2011). Artık küresel nüfusun yarısı kentlerde yaşamakta ve 2050 yılına gelindiğinde bu rakamın iki katına çıkacağı öngörülmektedir. Yeryüzünde kentler dışında başka hiçbir arazi kullanımı doğada bu denli radikal değişimlere yol açmamıştır. Kentler yeryüzünün en çok değişime uğramış ekosistemleridir ve çok çeşitli ekolojik koşullar içerir (McDonnell 2011). Esasen kentler ekolojik değişimlerin yakından izlenebileceği birer laboratuvardır (Collins vd. 2000). Doğal sistemleri inceleyen ekologlara göre insanlar, sistemi rahatsız eden dış güçlerdir ve insanların yarattığı yapay görünümlü kentler ekolojik kuramla uyum göstermez. Bu radikal değişimler ve beraberinde iklim değişikliğinin ciddi etkileri son yıllarda bilim insanlarını özellikle kentlerin ekosistem sağlığı ve işleyişi konularında araştırılmasına teşvik etmektedir.
Amerikan Planlama Birliği'nin yaptığı çalışma sonuçlarına göre; 1980'lerden beri kentler bir cazibe unsuru olmuş ve bu ilgi giderek artmaktadır. Çünkü bir kent yalnızca mimari ve kültürel yapılarının değil, onları çevreleyen yeşil alanlarının, peyzaj unsurlarının varlığı ve niteliği ile yaşam kalitesine katkı sağlamanın yanı sıra kent ekonomisine de önemli ölçüde katkılar sağlamaktadır (Amerikan Planlama Birliği 2007). Açık ve yeşil alanlar; son zamanlarda ekosistem hizmetleri olarak tanımlanan kentlerde insanların yaşam kalitesini iyileştirici ve düzenleyici işlevlere sahip olması ile bitki ve hayvan türleri için yaşam alanı olması ile de ekosistemi dengede tutan canlı dokulardır (Austin 2014). Ancak bu lekeler halinde planlanan ve tasarlanan açık yeşil alanlar arasında bir bağlantı söz konusu olduğunda ekolojik bir değer taşımaktadır (Forman 1987). Bu ekolojik değer kentlerde doğal ve kültürel açık yeşil alanların stratejik olarak planlandığı ve yönetildiği yeşil altyapı sistemlerini işaret etmektedir.
Yeşil altyapı, doğal ekosistemi koruyarak insana yarar sağlayan, yeşil koridorlar oluşturularak birbiri ile bağlantılarının esas alındığı bir açık yeşil alan sistem kurgusudur. Kent ve bölge ölçeğindeki çalışmalarda yeşil altyapı, ekosistemlerin sağlığını korumak, biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunmak ve ekosistem hizmetlerini teşvik ederek insanlara fayda sağlayan ekolojik ve mekânsal bir kavram olarak öne çıkmaktadır (Benedict ve McMahon 2006). Kentsel ölçekte yeşil altyapı kavramı özellikle 2013 yılı sonrasında yaygınlaşmıştır. Bu konuda yapılan çalışmalar genel olarak yeşil altyapının ekosistem faydası açısından ekonomik değerlemesinin belirlenmesi üzerine yoğunlaşmıştır. Kentlerde kişi başına düşen açık yeşil alan miktarı son yıllarda çok fazla dile getirilmektedir. Ancak bu tür sayısal rakamlardan ziyade kullanıcıların bu alanlara erişebilir olmaları ve kentsel sürdürülebilirlik daha önem arz eden konulardır. Kentsel sürdürülebilirlik ise açık yeşil alanların birbirleri ile bağlantısının sağlandığı, ekolojik dengenin gözetilerek kurgulanacağı bir yeşil alt yapı sistemi ile mümkündür.
Kentsel nüfusun artışı kentteki bitki örtüsü üzerinde önemli etkiye sahiptir. Kentsel çekirdekte, kent yakın çevrelerinde doğanın ve yeşil alanların değişimi de söz konusu olmuştur. Zamanla kentlerde floristik çeşitliliğin deseni de değişiklik göstermiş ve göstermeye de devam etmektedir. Egzotik bitkilerin kentsel alanlardaki kullanım artışına bağlı olarak kentsel alanlarda bitki tür çeşitliliği ve zenginliği de değişim göstermiştir. Kentleşme ile birlikte kentsel açık yeşil alanlarda doğal bitki türlerin zenginliği azalmakta ve yerli olmayan bitki tür çeşitliliği artmaktadır (Acar vd. 2006, Doğan 2018, Doğan ve Eroğlu 2021). Modern kentlerde, yeşil alanlar kent sakinlerinin yaşamlarının estetik ve çevre kalitesinin iyileştirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Ekolojik olarak sürdürülebilir kentler geliştirmek için arazi kullanım planlaması yapılırken kentin sağlığı ön planda tutularak kent sakinlerinin doğaya daha yakın olacağı yeşil alanların planlanmasına ihtiyaç vardır. Özellikle endüstrileşmenin yoğun baskısı altında olan kentlerin artık doğal yeşil örtüden uzak olması tesadüf değildir. Kentlerde yaşam kalitesinin iyileştirilmesine yönelik açık yeşil alanlara, sürdürülebilir yeşil altyapı çözümlerine tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar ihtiyaç duyulmaktadır.
Doğa tabanlı çözümler, doğayı korumak ifadeleri bir alanı sınırlandırmak o alana çit çekmek ve insanın müdahalesini kesmek anlamına gelmemektedir. Kaldı ki bu günümüz koşullarında çok da mümkün gözükmemektedir. Esasen artık doğal ifadesini kullanabileceğimiz kentsel ortamlarda alanları bulmak oldukça zorlaşmıştır. Uzaktan algılama teknolojileri ile insanoğlu yeryüzündeki her noktaya dokunmuş ya da o alanları gözlemleyebilmiş durumdadır. Kentte belli bir noktadaki endemik bir bitki türünü sınırlandırmayı düşünmektense o türü belki de hemen yakınında planlanan bir açık yeşil alan tasarımına dâhil etmek ya da ona yeni yaşam koşulları oluşturabilecek ortamları tasarlayabilmektir doğa tabanlı çözüm. Tasarlanacak bir çatı bahçesinde o endemik veya nadir türün yaşam ortamını sağlamak ve yalnızca döngüyü kendi haline bırakmak temel amaçlardan biri olmalıdır. Rüzgârla, kuşlarla, böceklerle, kelebeklerle bitkinin orada tozlaşma olanağını artırarak yetişmesini ve zaten o bölgenin genel koşullarında kolayca yaşayabilecek bir türü doğaya yeniden kazandırmak da bir diğer önemli amaç olmalıdır.
Sonuç olarak kentsel açık ve yeşil alanlar hem sahip oldukları doğal türleri ile hem de tasarlanan alanlara getirilen egzotik türler ile floristik çeşitlilik açısından kentin ana kaynaklarını oluşturmaktadır. Bu zenginliğin korunması, sürdürülebilirliğinin yeşil altyapı bağlantısı kurularak sağlanması "sürdürülebilir bir kent ekosistemi için" önem arz etmektedir. Bu bağlamda, gerek alan kullanım planlamalarında gerekse planlı alanların sürdürülebilir kılınmasında biyolojik çeşitlilik göz önünde bulundurularak hareket edilmeli ve açık yeşil alanlar doğa odaklı kurgulanmalıdır. Uygulanmış başarılı yeşil altyapı projeleri geliştirilmeli, kentlerde uygulanabilirliği artırılmalı ya da buna olanak sağlayacak karar alma mekanizmaları geliştirilmelidir.
KAYNAKLAR
Acar C, Eroğlu E, Yalçınalp E (2006). Odun dışı orman ürünü yer örtücü bitkiler. 1st International Non-Wood Forest Products Symposium. Bildiriler Kitabı. Sayfa 509-517. Trabzon.
Amerikan Planlama Birliği (2007). How Cities Use Parks To Promote Tourism briefing paper file. https://www.planning.org/ Erişim Tarihi: 07.02.2022.
Austin G (2014). Green Infrastructure for Landscape Planning. Published January 14, 2014 by Routledge. 272 s. ISBN 9780415843539.
Benedict M A, McMahon E T (2002) Green infrastructure: smart conservation for the 21st century, Renewable Resources Journal, 20(3): 12-17 ss.
Collins J P, Kinzig A, Grimm N, Fagan W, Hope D, Wu J & Borer E (2000). A new urban ecology: Modelling human communities as integral parts of ecosystems poses special problems for the development and testing of ecological theory 88(5): 416-425.
Doğan T G (2018). Kentsel Floristik Çeşitliliğin Belirlenmesinde Yeni Bir Yaklaşım: Düzce Kenti Örneği. Yüksek Lisans Tezi. Düzce Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Düzce, Türkiye.
Doğan T G & Eroğlu E (2021). Using GIS and the Diversity Indices: A combined approach to woody plant diversity in the urban landscape. Vegetation Index and Dynamics. Eusebio Cano Carmona (Ed.) Publisher: InTech Open. ISBN: 978-1-83969-386-1
Forman R T T (1987). The ethics of isolation, the spread of disturbance, and landscape ecology. İçinde: Turner MG, editor. Landsc Heterog Disturb. New York: Springer; 1987. ss. 213-229.
Kasa S (2008) Industrial Revolutions and Environmental Problems. In: Ostreng W (Ed.), Confluence, Oslo, ss. 70-79.
McDonnell M J (2011). The history of urban ecology. In: Niemela J (Ed.), Urban Ecology. Oxford University Press Inc., New York, pp. 5-13.
Niemala J, Saarela S, Söderman T, Kopperoinen L, Yli-Pelkonen V, Vare S & Kotze D (2011). Using the ecosystem services approach for better planning and conservation of urban green spaces: A Finland case study. Biodiversity and Conservation 19 (11): 3225-3243.
Odum E P & Barrett G W (2008). Ekolojinin Temel İlkeleri (Beşinci Baskıdan Çeviri, Çeviri Editörü: Kani Işık, Ph.D.), Palme Yayıncılık, ISBN: 978-9944-341-74-5, Ankara.