Ankara Karşıyaka bölgesinde 1988 yılında kurulan Çamlıkaya Çiçekçilik, 27 yıllık bir maziye sahip. Çamlıkaya Çiçekçilik, ikisi Karşıyaka seracılar bölgesinde ve biri de Çayyolunda olmak üzere Ankarada üç ayrı serada hizmet vermektedir. Firmanın İzmir Ödemişte 35 bin metrekare üretim arazisi bulunuyor.
Çamlıkaya Çiçekçilik firmasının kurucusu Hasan Öztürk, Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Adıyaman ile sektördeki perakendeciliği enine boyuna konuştu.
- Firma olarak kendi ticaret hacminizde ve satış pazarlama portföyünüzde perakende satışlar ne boyutta yer kaplıyor?
Bizim için önem az eden iki tane işletmemiz var. Birisinde yüzde 30 perakende satışımız, diğerinde ise yüzde 90 oranında perakendemiz var.
- Geçtiğimiz 10 yılı nasıl değerlendirirsiniz?
Dünyada çiçekli bitkilere karşı yoğun bir ilgi var. Bu ilginin neticesinde de çok yeni çeşitler üretilmeye, yeni bitkiler portföye eklenmeye başlandı.
Tabiî ki bunun Türkiyeye de yansıması oluyor. Özellikle orkide gibi zor üretilen bitkilerin de artık fabrikasyon hale gelmesiyle beraber perakende sektöründe çiçekli bitkilerde hızlı bir satış grafiği gözlemleniyor.
- Bu grafikte sizin payınız ne?
Biz çok pay alamıyoruz. Satışlar biraz marketlere kaydı. Çünkü artık insanlar marketlerden birçok şeyi bulabiliyor. Yazın serin, kışın sıcak bir ortam sundukları için daha çok tercih ediliyor. Bizim buralara ise ancak gerçekten meraklısı geliyor. Değişik bir şeyler arayan insanlar geliyor.
Bu sene bizim gördüğümüz şey şu; satışları arttığını düşünüyorum ama kar marjları çok düştü. Bu yüzden de firmalar ciddi bir risk altındalar. Eskiden yüzde 50-60 kar edilirken, daha az sermayeyle daha çok iş yapılırken şimdi çok sermayeyle daha az kar etmeye çalışılıyor. Bu da firmaları riske sokuyor.
BAZI ÜRETİM BÖLGELERİ ÖNE ÇIKACAK
- Önümüzdeki 10 yılı nasıl görüyorsunuz?
Önümüzdeki 10 yılda Türkiyede bazı üretim bölgelerinin bazı konularda ön plana çıkacağını düşünüyorum.
Çiçekli, saksılı ve mevsimlik bitkilerinde Yalovanın ön plana çıkacağını düşünüyorum. Yalovada artık ihtisaslaşma başladı.
Bizim bölgemizde -Ankarada- üretim azalmaya başladı. Bunun sebebi tabi maliyetlerin artmış olması ve artık insanlar kaliteden ziyade fiyata odaklanmış olması.
Özellikle bazı kamu kurumlarının sadece fiyata bakarak ürün alması, üreticileri iyi ürün üretmekten alıkoyuyor. Ucuza yönelme kalitenin düşmesine sebep oluyor. Bu yüzden bizim bölgede üretim yüzde 50-60 oranında geriledi. Bu oranın daha da gerileyeceğini düşünüyorum.
Bu bölgede (Ankara / Karşıyaka) artık herkes hemen hemen alım satıma yönelecek. Üretim bölgelerde kalacak, burada perakende artacak. Showroomlar da artacak.
- Perakende satışların gelişmesiyle toptan satışlar bir yarış söz konusu olur mu? Perakende de büyüme o kadar olur mu?
Perakendedeki büyüme firmalarla ilgilidir. Bazı firmalar perakendeye önem vermiyor, toptan satışa önem veriyor. Uğraşmak istemiyorlar.
Biz ise perakendeciyiz. Perakendeyi daha çok seviyoruz. Değişik ürünleri müşteriye sunmaya çalışıyoruz. Müşterinin arayacağı adres olmaya çalışıyoruz. Her yerde bulamayacağı bitkiyi bizde bulsun, bir takım özellikli bitkileri bizde bulabilsin istiyoruz. Ve ayrıca biz de onların nabzını ölçelim. Bu işin yolu onlarla geçiyor. Onlardan uzak kalmak çok doğru değil, diye düşünüyorum.
- Perakendeciliğin öngördüğümüz yükselişinde siz kendinizi diğer firmalarla ve marketlerle rekabet edebilecek pozisyonda hissediyor musunuz?
Biz hep durağan çalıştık. Bir yerde olduk ve bize müşterinin gelmesini bekledik. Galiba bazı gerçekleri görmek istemedik. Bu da bize bu konuda yanlış yaptığımızı gösteriyor.
Gelişen pazarlar var, gelişen müşterilerin eğilimleri var...
Bir şeye ihtiyacı olan bizi bulur, dedik. O bir yanlıştı.
Bazen müşterinin de ayağına gitmek lazım. Herkesin uğrak yeri olan yerlerde yer açmak, birkaç deneme yapmak lazım. Bitki satılabiliniyor mu, satılmıyor mu görmek lazım.
Açıkçası biz bu konuda biraz zayıf kaldık. Satış yerinde tembellik yaptık.
Perakende için şöyle düşünüyoruz; birkaç firmanın bir arada olduğu perakende merkezi gibi bir yer. Tek başına olmak yetmiyor; çünkü müşteri tek başına bir yere gelmek istemiyor. Rekabet ortamının olduğu yeri görmek istiyor. Ayrıca müşteri de sizin üretici olduğunuzu bilmek istiyor. Bizim en büyük özelliğimiz bu.
Müşteri üretici olduğunuzu bildiği zaman ona göre alışveriş yapıyor. Sadece satıcı olan yerlerden mal almak istemiyor. Burada üretimi görünce müşteri daha kolay ikna oluyor.
Sizin üretici olduğunuzu bildiği zaman sosyal olarak destek vermek isteyenler de oluyor. Yoksa ülke marketlere teslim olacak gibi bir pozisyon da var.
Ben her zaman şunu savundum; biraz yerellik de önemli. Bu ülkede, buradan para kazanıyorsak, buradan geçiniyorsak buradaki insanları da bir şekilde beslememiz lazım.
GARDEN CENTER MANTIĞI OLMALI
- Bitkisel ürünlerin perakende satışları aynı zamanda bitkilere bağlı olarak yan materyallerin satışını da artırıyor mu?
Bizim sektörde en büyük sorunlardan birisi çeşitliliğin çok artması.
Taleplerin çok artması; fakat mevcut sera yerlerinin buna kifayet verememesi.
Saksıdan basit örnek alalım; yurt dışından da geliyor, burada üreticiler de çok güzel saksılar yapmaya başladılar. Bu ürünlerin hepsini bir yerde barındırmak çok zor. Bir firma, en fazla iki firmadan mal alıyorsunuz. Sonra biz çiçekçi miyiz, malzemeci miyiz? Ortada karmaşa oluşuyor.
Biz bunu geçmişte denedik. Burada hortum sattık, fakat bu işten zarar ettik. Adam geliyor onu alıyor, bunu götürüyor öbürünü geri getiriyor... Elimizde bir takım stoklar kalıyor. Hızlı bir döngü olmayınca kar edemiyorsunuz.
Aslında bu işin özetinde şu var; bizim işlerde bir Garden Center mantığı olması lazım. Bu da bir tek firmanın yapacağı bir şey değil, birkaç firmanın bir araya gelmesi lazım.
Sonuçta şuna gelmeye çalışıyorum; bu işte biz eğer büyüyeceksek bu kadar çeşidi barındıracaksak süper market gibi Garden Centerların açılması lazım. Yoksa ufak alanlarda bu kadar çeşidi koyma şansınız yok.
- Konut projelerinin daha çok yeşile dayalı pazarlama stratejisi perakendeye etkisi oldu mu?
Bu konuda maalesef bir gerçek var; bu bir göz boyama.
Yapılan konutların isimlerine dikkat ediyorsunuz; vadi, vadi botanik, yeşil bilmem ne, orman filan... Bunların hepsinin göz boyama olduğunu düşünüyorum. Hiçbiri ciddi anlamda yeşile önem vermiyor. Sadece ve sadece ucuzluğa bakıyorlar.
Çim yapıyorlar, o kadar. Dikilen ağaçlara gidin bakın; Türkiyede o kadar güzel ağaçlar var, ama bunları hiçbirini bu projelerde göremezsiniz. Çok az projede iyi ağaç vardır. O da proje döneminde peyzaj mimarının çalışmasıyla olmuştur.
Türkiyede yapılan projeler ile uygulananlar arasında liste farkı var. Listede yazılanlarla projede uygulananlar arasında çok fark oluyor. Tamamen göz boyama yapılıyor.
Yeşile dayalı pazarlamanın sadece ve sadece pazarlama mantığıyla yapıldığını, işin özüne uygun olmadığını düşünüyorum. Birkaç proje hariç...
İnsanlar şimdi bu doğal hareketlerden dolayı işin önemini anlamış bulunmakta. İklimlerin değişmesiyle birlikte; aşırı sıcaklar, fazla yağmur ve sellerle birlikte bir bilinçlenme oluştu. Ama bu inşaatlarla ilgili değil.
Tabii yine ağaç alınıyor inşaatlara, alınmıyor değil ama projeler çok daha iyi olabilir.
Adam 2-3 trilyona bina yapıyor. Önünde küçük bir bahçesi var. Sonra buraya gelerek en ucuz bitkileri alıyor. Sadece ben bunu yaptım demek için.
Birkaç tane firma gördüm, binayı bitirmeden güzel bahçesini yaptı. O bahçe sayesinde bütün daireleri sattılar. Bunlar akıllı adamlar!
Çoğu inşaatı yapıyor. Bahçeyi sonradan yapıyor. Ve sadece görüntü olsun diye yapıyor.
- İnşaattaki bu durum perakendeciliği nasıl etkiliyor?
Eğer bahçeden anlıyorsanız; binanın bahçesi iyi değilse oradaki malzemelerin de göz boyama olduğunu bilirsiniz. Bahçeye kötü malzeme kullanan, binaya iyi malzeme mi kullanır?
Biz köy kökenli insanlarız. Şehir kültürü olmayan insanlarız. Hepimiz köyden geldik. Fakat insan bazı şeylerin değerini sonradan anlıyor. Tek katlı güzel evinden apartmana taşındığı zaman kendini bir seviye üstte gördü. Ama baktı ki, bunlar gerçek değil. Keşke benim o evim olsaydı diyor. Şimdi insanlar tekrar ona geri dönmeye çalışıyor.
Şu anda bizim özellikle sebze satışlarımız arttı. Bu çok önemli bir gösterge. İnsanlar evlerinin bahçelerinde, balkonlarda sebze yetiştirmeye çalışıyor. Eskiye dönüş, eskiye özlem var.
Ben sadece bu şeylerle ilgili olduğunu düşünmüyorum; toplumun doğaya, yeşile karşı genel bir bilinçlenmesi var.
- Durumu nasıl görüyorsunuz?
Perakendeciliğin ileride daha da artacağına inanıyorum.
Perakendecilik daha önemli olacak; ama burada pastadan kim daha çok pay alacak onu kestirmek güç.
Çiçekçiler bir araya gelip veya sermaye gruplarıyla ortaklık kurmadıkları müddetçe iş zor. Büyük şirketler, büyük marketler bugün her yere egemen oldukları için zor. Bugün maalesef bizim sosyal dokumuz bozuluyor. İyi bir semt kasabı marketin kasap reyonunda iş yapıyor. Bizde de durum böyle. Sistemin bir parçası olacağız.
Ben rengi kaybetmek istemiyorum. Bu bir geçiş dönemi ve bizim sorumluluklarımız var diye düşünüyorum.
Kurumların elinden geldiğince yerel üreticileri desteklemesini bekliyorum. Para gücü olan firmaların yerel yerleri desteklemelerini arzu ediyorum.
Muz Antalyadan gelsin, buna kimse itiraz etmez. Ama Ankarada yetişen maydanoz da başka yerden gelmesin.
Mr. Hasan Öztürk, the founder of Çamlıkaya floriculture Co., which is serving since 1988 said that ‘if we want to grow in this business, companies should come together and open Garden Centres, such as supermarkets that accommodate the diversity in their shelves.