Ülkemizde yaşanan büyük deprem felaketlerinin ardından 11 il depremden büyük ölçüde etkilendi. Depremin ardından zemin ve bina yapısı sıkça tartışılırken, yeşil alanların, peyzaj tasarımlarının da afetlere karşı dirençli kentler kurmakta ne denli önemli olduğu ortaya çıktı. Peyzaj tasarımlarını, deprem parkları ve açık yeşil alanları TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Gaziantep Temsilcisi Ersin Özbadem ile konuştuk.
İlk olarak sizi tanıyabilir miyiz?
1972 Gaziantep doğumluyum. 1996 yılı Erzurum Atatürk üniversitesi peyzaj mimarlığı bölümü mezunu olup, bölümün ilk mezunlarındanım. 2002-2004 yılları arasında kendi fidanlığımı kurarak sektörde aktif olarak yer aldım. 2004 yılı itibariyle Gaziantep merkez ilçelerden biri olan Şahinbey Belediyesi'nde, daha sonra da Gaziantep Büyükşehir Belediyesinde yöneticilik görevlerinde bulundum.
Yeni ve özgün uygulamalara her zaman ilgili olup dünyanın farklı noktalarında mesleğimiz adına yapılan çalışmaları takip ettim. Bu kapsamda Kanada'da iki yılda bir düzenlenen MOSAİCULTURE yarışmasına bir personelim ile birlikte ülkemizi temsilen katıldım. Orada kentimizin önemli tarihi eserlerinden biri olan Çingene Kızı mozaiğini, mozaik tekniği uygulayarak çiçeklerle resmettik ve jüri özel ödülünü aldık. Bu çalışma vesilesi ile ülkemizde düzenlenen EXPO 2016 Antalya'da Mosaiculture ekibinde yer aldım. Bir yıl boyunca bitki heykellerinin yapılması ve bakımında tek Türk peyzaj mimarı olarak çalıştım.
Halen Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, Kent Estetiği ve Yeşil Alanlar Daire Başkanlığı'nda peyzaj mimarı olarak görev yapmaktayım. Ayrıca Peyzaj Mimarları Odası, Gaziantep temsilciliği görevini yürütmekteyim.
Yakın zaman önce büyük bir deprem felaketi yaşadık, bölgede yaşayan bir peyzaj mimarı olarak neler yaşandığından bahseder misiniz?
Maalesef aslında tahmin edilen fakat hazırlıksız yakalandığımız bir felaket oldu. İnsanlar ne yapacaklarını bilemediklerinden panik halinde hareket ettiler.
Afetin etkilediği şehirler iki farklı ölçekte anlatılabilir. Birincisi depremden sonra maddi manevi geri dönüşü olmayan yaralar alan şehirler, diğeri ise nispeten daha az etkilenen şehirler.
Bu çerçeve Gaziantep kent merkezi diğer bölgelere nazaran daha az hasar almıştır, yaşanan büyük ölçekli deprem travmatik izler bırakmıştır. Evet binalar sağlam görünüyor fakat insanların binalara girecek cesareti kalmamış durumdaydı. Öyle ki en sağlam binalar bile süreçte bomboş kaldı. Dışarda kalmak için hava sıcaklığı oldukça düşük ve yağışlıydı. Arabası olanlar arabalarında kalmayı tercih ettiler fakat yakıt sorunu baş gösterdi. İnsanlar saatlerce yakıt almak için sıra bekleyip sınırlı miktarda akaryakıt alabildiler. Düşünün cebinizde paranız var ama ekmek, su, yiyecek, akaryakıt, vb. alacak yer yok. WC, banyo gibi insani ihtiyaçlarını karşılamak zaten çok zor. Gaziantep örneğinden devam edersek yıkımın çok az oluğu fakat merkez nüfusu 2 milyonun üzerinde bir kitleye hizmet vermek zorunda kalıyorsunuz. Çünkü bu insanların nerdeyse tamamı sokaklarda.
Sizce yeniden inşa sürecine başlanan bölgelerde peyzaj tasarımları nasıl olmalı?
Şehrin temposundan kurtulup nefes aldığımız, çocuklarımızın gençlerimizin spor ve oyun alanı olan parklarımız aslında afet zamanında toplanma ve yaşam alanı misyonu taşıyor. Bunu birlikte gördük. Evlerine giremeyen vatandaşlarımız bütün ihtiyaçlarını parklarımızda karşılamaya çalıştı burada da altyapı sorunları ile karşılaştık. Ama insanlarımızın panik halinde parklara yönelmesi bundan sonrası için bize de sorumluk yüklemekte aslında. Burada özellikle açık yeşil alan ve parkların büyüklüğünün ön plana çıktığını gördük. Yerel yönetimler bundan sonraki planlama süreçlerini peyzaj ve afet tabanlı oluşturmalıdır.
Peyzaj mimarlarının dirençli kentler oluşturulmasındaki rolü hakkında neler söylersiniz?
Burada çok değerli Doç. Dr. Emrah YALÇINALP hocamın yeşil alanlarla ilgili kriterleri geliyor aklıma, açık yeşil alanların EKOLOJİK, EKONOMİK VE SOSYOLOJİK değerlere uygun olarak tasarlanması üzerinde durmaktadır. Yaşanan afet bize gösterdi ki bu kriterlere olası AFET potansiyeli de eklenmeli.
Artık söylemekten yorulduk, yeşil alanlarımız imar planlarında cetvel artığı alan olmaktan çıkarılmalı. Şehirlerimizin peyzaj master planları hazırlanmalı, mevcut ekolojik durum iyi etüt edilmelidir. Jeolojik durum, rüzgar koridorları, su kaynakları, iklim, bitki örtüsü vb. imar planlarında yer belirleyici rol oynamalıdır. Şehirler kar marjına göre değil, ekolojik parametrelere uygun olarak inşa edilmelidir.
İmar, Peyzaj Master Planları'nın altlık olduğu imar planlarına şekillenmelidir. Tabii bu arada meslektaşlarımıza da çok ciddi sorumluluk düşmekte, tasarladıkları alanlar için projelerine daha çok soru sormaları gerekmektedir. Zaten binalar olması gereken yerde doğru zeminde, parklarımız ve açık yeşil alanlar olması gereken yerde olduğunda büyük ölçüde kentlerimiz afet için de yaşam için de uygun hale gelecektir.
Yoğun kayıp verdiğimiz afet bölgelerindeki şehirlere baktığımızda ne yazık ki herhangi bir ekolojik tabanlı planlama yapılmadığını görüyoruz.
Açık yeşil alanların konumu, niteliği ve erişilebilirlikleri iyi değerlendirilmelidir. Yanlış yer seçimleri; arama/kurtarma çalışmalarının yürütülmesi, deprem sonrası güvenli, sağlıklı ve yeterli toplanma alanlarına erişme, geçici barınma, sağlık ve insani yardım alanlarının oluşturulmasına engel olmakla birlikte deprem anında acil kaçışları zorlandırmaktadır.
Deprem Park projeniz daha önce gündeme gelmişti. Bu proje ile neleri hedefliyorsunuz?
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi olarak 2022 yılının ortalarında Türkiye'nin en kapsamlı hizmet verebilen Karavan parkını hayata geçirdik. Aslında bu fikrin çıkış noktası da karavan park oldu. Her karavan için park ettiği noktaya elektrik, temiz su ve gri su (bulaşık ve banyo) tahliyesi gibi alt yapının tamamını getirdik.
Deprem anında gördük ki insanlar parklara koştular ve buralarda barınma ve diğer ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştırlar. AFAD ve diğer kurumlar ilk etapta çadırları ve konteynerleri parklara kurdurlar. Parklar belirli saatlerde vakit geçirilen rekreasyon alanı olmaktan çıktı, depremzedeler için tam zamanlı bir yaşam alanı oldu. Fakat bu kurulan çadırlar ve konteynerler için gereken başta elektrik olmak üzere temiz su ve wc, duş ihtiyacını karşılamak hiç de kolay olmadı. Çünkü alt yapıda böyle bir senaryo hiç düşünülmemişti. Ekipler bu hizmetleri sağlamak için çok büyük gayretler gösterdiler.
Bu afetten öğrendik ki ne yapacağımız konusunda daha çok senaryo çalışmalıyız ve riskli şehirler olarak alt ve üst yapı anlamında hazırlıklı olmalıyız.
Parklar, yaşanabilecek afetler hususunda öngörülü olunup altyapı ve üstyapı donanımları her an afet olacakmış gibi kurgulanmalıdır. En nihayetinde deprem ülkesi olduğumuz unutulmamalıdır.
Parklar cetvel artığı yerlerde değil, ulaşımı kolay yüksek katlı binaların yoğun olmadığı bölgelerde, geniş araziler üzerinde kurgulanmalıdır. Parklarımızda açık ve geniş yeşil alanların altyapısında üzerine çadır veya konteyner geldiğinde hizmet verebilecek şekilde hazırlanmalı ama bunlar projelendirilirken çadır ve konteyner ölçüleri için bir standart oluşturulmalıdır. Özellikle seyyar wc ve duşlar için rezerv alanlar bırakılmalıdır. Hesap edilecek olan elektrik, su ve gider alt yapıları buradaki maksimum kullanım hesap edilerek yapılmalıdır. Afet durumlarında yer alacak seyyar mutfaklar sağlık tesisleri için de standart ölçüler belirlenmeli ve tüketim kapasiteleri mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca alt yapının atıl durumda kalmasını önlemek için düzenli kontroller yapılmalıdır.
Peyzaj mimarları ve peyzaj uygulaması yapan firmaların şu anda yaşadıkları sorunlar ve beklentileri nelerdir?
Sosyal donatının en önemli unsuru olan açık yeşil alanlar, diğer sosyal donatıların içerinde hiçbir kriter göz önünde bulundurulmadan, diğer sosyal donatılardan arta kalan alanlarda planlanmaktadır. Ve sorun tam da bu noktada başlamaktadır. Biz peyzaj mimarları olarak ilk başta içinde olmamız gereken planlama sürecinde genelde en sonda bina ve diğer donatılar yerleştikten sonra dahil oluyoruz. Sonra başlıyor talepler gelmeye buraya gölge yapan ağaç dik, buraya çim istiyoruz ama bırakılan alanın altında ki sistem ağaç dikmek için uygun değil çim yapılıyor yeterli su yok, sürdürülmesi çok zor olan alanlar omuz gücüyle ayakta tutulmaya çalışılıyor.
Artık afet gerçeğini hayatımızın bir parçası olduğunu anlayıp buna uygun şekilde davranmamız gerekiyor. Bireysel olarak, Meslek disiplinleri olarak, Yerel yönetimler olarak ve Devlet olarak mutlaka yeni bir bakışla, bir arada, doğru çözümlerle yaklaşmamız gerekiyor bu konuya.
Tabii yine Peyzaj Mimarları olarak, peyzaj tabanlı planların yapılmasında ve uygulamasında yine en önemli rollerden birisi yine bizde düşecek.