Peyzaj mimarlarının gelecekteki rolüne değinen Karaaslan, "Peyzaj mimarlığının uzmanlığından yararlanmak bugün artık bir ihtiyaçtır. Günümüzde gri altyapı kullanılarak yüksek hizmet maliyetleri oluşturan bazı çözümler, yeşil altyapıdan yararlanılarak çok daha ekonomik ve sürdürülebilir olabilir" dedi.
Öncelikle okuyucularımız için kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarlığı Bölümü'nden mezun oldum. Ankara Üniversitesi'nde Yüksek Lisans Tezimi tamamladım, Doktora çalışmama devam ediyorum.
Siyasi hayatıma 2005 yılında AK Parti Gençlik Kolları'nda başladım. Gençlik Kolları 1. Olağan Kongresi'nde Genel Merkez Gençlik Kolları Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevinin ardından 2006 yılında gerçekleşen AK Parti 2. Olağan Büyük Kongresi'nde Ana Kademe MKYK Üyeliğine seçilen en genç üye oldum. Genel Merkez Sosyal Politikalar Birim Başkan Yardımcılığı görevini 6 yıl sürdürdüm.
7 Haziran 2015 seçimleri ile Samsun Milletvekili seçildim, halen şehrimi Meclis'te temsil etmeye devam ediyorum. 2015'ten beri Çevre, Şehir ve Kültürden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görevimi sürdürüyorum. Başkanlık olarak özellikle şehir, medeniyet, insan ekseninde şehirleşme politikaları, yerel mimari ile kimlikli şehirler, iklim değişikliği ile mücadele ve uyum politikaları, sürdürülebilirlik, çevre dostu büyüme, yeşil kalkınma konularında çalışmalar yapıyoruz.
Çevre, Şehir ve Kültür Başkanı olarak şehir ölçeğinde yürüttüğünüz çalışmaları sizden dinlemek isteriz. İlk olarak "Türkiye Yüzyılı" projesi ile neler hedefleniyor?
Çevre, Şehir ve Kültür Başkanlığı olarak kurulduğumuz günden bu yana şehri, çevre ve kültür ile bir bütün olarak gördük. Hayata geçirdiğimiz her çalışmada da bunun izleri görülebilmektedir. 2015 yılında kurulmuş bir başkanlığız. İlk yıllarda çevre dostu şehirler, aile dostu şehirler, engelli dostu şehirler, güvenli şehirler gibi literatür ağırlıklı ve uzman görüşlerini içeren bir dizi çalışmayı hayata geçirdik. 2018 yılına geldiğimizde ise tüm bu çalışmaların da ışığında "Şehrim 2023" gibi ağırlıklı olarak sahadan beslenen büyük bir proje ortaya çıktı. Farklı meslek disiplinlerinden oluşan bir ekibin 6 ay süresince büyük şehirlerdeki saha gözlemlerini, bu şehrin aktörleri ile bir araya gelerek yapılan çalıştay raporlarını, vatandaşlarımızın talep ve beklentilerini her bir il özelinde değerlendirerek ortaya bir Türkiye Raporu çıkardık. Bu çalışmadaki tespitlerimizin birçoğunun ilerleyen zamanlarda ulusal politikalara altlık oluşturduğunu söyleyebiliriz. Şehrim 2023 Şehir Raporları bugün dahi yararlandığımız önemli bir kaynaktır. Yine geçtiğimiz yıl Şehrim 2023 konseptinde Gençlerle Çevre Sohbetleri, Şehir Buluşması ve Medeniyet Sohbetleri içeriğinden oluşan bir dizi programı şehirlerimizde hayata geçirdik.
2019 yılında "Sürdürülebilir Şehirler İçin Yeni Fikirler" isimli, akademisyenlerden çevreci sivil toplum örgütlerine, finans kuruluşlarından uygulayıcılara, siyasetçilerden yerel yöneticilere ilgili tüm aktörlerle ayrı ayrı çalıştaylar gerçekleştirdik. Burada ortaya çıkan tartışma konularını, görüşleri raporladık. AK Parti'nin iktidara geldiği yıllardaki "Yaşanabilir Şehirler" idealinden "Sürdürülebilir Şehirler"in politik altlığına bu çalışmanın önemli ölçüde katkı verdiğini söyleyebiliriz.
Geçtiğimiz yıl "İklim Değişikliğiyle Mücadelede Türkiye Modeli Vizyon Belgesi" adlı bir çalışmayı hayata geçirdik. Çalışmanın içeriğinde geçtiğimiz 20 yıllık AK Parti iktidarları süresince özellikle çevre alanında yapılmış her türlü proje ve uygulamaya, mevzuat düzenlemelerine, uluslararası müzakere süreçlerine, 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi doğrultusunda "Yeşil Kalkınma Devrimi" yol haritasına ve gelecek vizyonumuza yer verdik. Burada şehirlerimize düşen görev ve sorumlulukları, kat ettiğimiz mesafeyi ve Türkiye modeli örneğini detaylı bir şekilde işledik.
Pandemi sürecinin geride kalmasıyla birlikte 2022 yılı itibariyle saha çalışmalarımıza yeniden ağırlık verdik. Birim Başkan Yardımcılarımızın her biri koordinatörü oldukları bölgeleri ekibimizdeki uzmanlarla 81 ilimizi ziyaret ederek bir dizi toplantılar ve saha gözlemleri gerçekleştirdiler. Çevre, şehir ve kültür yönü ağır basan bu ziyaretlerde şehrin gündemindeki konuları, beklentilerini, önerilerini ve yapılması gerekenleri detaylı bir şekilde ortaya koydular. Kısa bir süre içerisinde tamamlanacak olan ziyaretlerle birlikte şehir gündemine ilişkin güncel konuların yer aldığı nihai çalışmamız da tamamlanmış olacaktır.
28 Ekim tarihinde Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan tarafından milletimizle paylaşılan ve toplumun farklı kesimleri tarafından büyük heyecanla karşılanan "Türkiye Yüzyılı" vizyonu; ulaştırmada, sanayide, bilim ve teknolojide, şehircilikte kısacası her alanda Türkiye'nin dünyada öncü ülke rolünü güçlendirecek bir vizyondur. "Türkiye Yüzyılı", Cumhuriyetimizin ikinci asrı için bir başlangıcı ifade etmekle birlikte geçmişin birikimine ve kazanımlarına sahip çıkma kararlılığını göstermektedir.
"Türkiye Yüzyılı" vizyonu, son 20 yılda ülkemizde gerçekleşen sessiz devrimlerin devamı, yeni bir dönemin de miladıdır. Sn. Cumhurbaşkanımızın bu yüzyılın sürdürülebilirliğin yüzyılı olacağını ifade etmesi çevre ve şehircilikte sahip olduğumuz anlayışın daha da güçlenerek devam edeceğinin bir göstergesidir.
Son yıllarda şehirlere nefes aldıran Millet Bahçeleri hakkında neler söylersiniz? Millet Bahçelerindeki peyzaj çalışmalarını nasıl değerlendirirsiniz?
Millet Bahçeleri, soruda da belirtildiği üzere her şeyden önce şehirlere nefes aldıran bir projedir. Ülkemizde 1950 ve özellikle 1980 sonrası yaşanan hızlı kentleşme süreci ile birlikte sıkışan kent merkezleri için büyük ve nitelikli yeşil alan ihtiyacı hep var olmuştu. Öte yandan ülkemizin 2023 yılında kişi başına düşen yeşil alan varlığını OECD ülkeleri ortalamasının üzerine çıkarmak, iklim değişikliği ile mücadele ve uyum kapsamında şehirlerdeki yutak alan varlığını arttırmak, ekolojik koridorlar oluşturmak gibi hedefleri var. Mekânsal dokunuşlarla tabiat ve insan ilişkilerini yeniden ele almak gibi bir idealimiz var. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde ortaya çıkmış bir projedir Millet Bahçeleri. Burada dikkat çekilmesi gereken bir husus da Millet Bahçelerinin, alışılagelmişin dışında kentin çeperlerinde değil, tam merkezi noktalarında yer almasıdır. Her yaştan vatandaşımızın kolaylıkla erişebileceği; çocukların oyun parklarıyla, gençlerin Millet Kıraathaneleriyle, kültürel etkinliklerle buluştuğu, daha ileri yaştaki büyüklerimizin yürüyüş, dinlenme gibi ihtiyaçlarını karşılayabildiği, deprem toplanma alanları işlevi gören mekânlar olarak görülmelidir. 81 ilde 81 milyon metrekare Millet Bahçesi hedefi koyarak şehirlerimize yeni yeşil alanlar kazandıran Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan'a bu vesileyle bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. Tasarımında tercih edilen peyzaj unsurlarının bölgenin koşullarına, mevsimsel özelliklerine uygun bitkilerden seçilmesi, su ihtiyacının az olması, zemin geçirgenliklerine dikkat edilmesi gibi kriterler taşıdığını biliyoruz. Küresel iklim değişikliği etkilerini düşündüğümüzde su kaynaklarını döngüsel kullanmanın, toprağı suyla daha fazla buluşturmanın, yutak alan varlığını arttırmanın ve işte tüm bu çabaların önemini anlamamız daha da mümkün hale geliyor.
Ülkemizin yürüttüğü ve uluslararası anlamda da örnek teşkil eden "Yeşil Kalkınma" ve "2053 Net Sıfır Emisyon" projeleri hakkında neler söylersiniz?
Dünya, tarih boyunca önemli kırılma noktalarını ve buna bağlı yapısal dönüşümleri deneyimleyerek geride bırakmıştır. Bu kırılma noktalarından günümüzü belki de en çok etkileyen yaklaşık 2 asır önce gerçekleşen Sanayi Devrimi'dir. Sanayi Devrimi ile birlikte üretim ve tüketim kalıpları tümüyle değişime uğramış, bu değişen ve artan ihtiyacı karşılamak için fosil yakıtlara bağımlı hale gelen endüstri, çağımızın en önemli gündem konularından olan iklim değişikliği meselesini tetiklemiştir. Bugün artık iklim krizi ile mücadele noktasında bir yol ayrımına ulaşmış durumdayız. Gelecekte nasıl bir dünyada yaşamak istediğimizi ya da bizden sonraki nesillerin yaşamasını istediğimiz dünyayı bugünkü tercihlerimiz belirleyecektir. Şu bilinen bir gerçektir ki; Türkiye olarak, insanlığın karşı karşıya kaldığı iklim krizi meselesinde tarihi mesuliyetimiz yok denecek kadar azdır. Öte yandan dünya olarak içine sürüklendiğimiz bu durumdan en fazla etkilenecek ülkelerden biriyiz. Kısa vadede iklim değişikliğine uyumu güçlendirmek, orta ve uzun vadede emisyon azaltımı sağlamak durumundayız. İşte tam bu noktada AK Parti olarak iktidara geldiğimiz ilk günden bu yana, iklim değişikliğiyle mücadele noktasında çok ciddi bir gayret gösterdiğimizi, üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmekten bir an olsun geri durmadığımızı belirtmek istiyorum. Adına "sessiz devrimler" dediğimiz sayısız politikanın çevre ve iklim meselesi söz konusu olduğunda da ülkemize son 20 yılda kazandırıldığını eklememiz gerekiyor.
Şimdi önümüzde yeni bir dönem var. Biz bu yeni dönemi Sn. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde "Yeşil Kalkınma Devrimi" olarak tanımlıyoruz. Yeşil Kalkınma, çevresel ve ekonomik gelişmenin yanı sıra aslında yapısal, mekânsal ve teknolojik dönüşümleri içeren daha derin bir anlamı bünyesinde barındırmaktadır. Bu yeni dönemde yeni yeşil teknolojilerin ve uygulamaların öncüsü olmak, ekolojik tahribatı en aza, ekonomik faydayı en yükseğe çıkarmak üzerinedir. Şu an gelişmiş ülkeler başta olmak üzere dünya genelindeki konjonktüre baktığımızda aslında "yeşil bir atmosfer" oluştuğunu görmek zaten mümkün. Biz Yeşil Kalkınma Devrimi ile bu sürece liderlik etmeyi, bu sürecin öncüsü olmayı hedefliyoruz. Dünyayı en fazla kirletenlerin, çevreyi en fazla tahrip edenlerin, bundan ekonomik çıkar sağlayanların ve bugün bu sayede "gelişmiş" ülkeler arasında yer edinenlerin öncülüğünü takip eden olmak istemiyoruz. Kısa vadede 2030 yılına kadar emisyonlarımızda % 41'ye varan bir artıştan azaltım sağlamak, orta ve uzun vadede ise 2053 yılına kadar Net Sıfır Emisyona ulaşmak ve bu süreçte ekonomik büyümeyi sürdürmek istiyoruz. İşte Yeşil Kalkınma Devrimi, Paris Anlaşması'na uyum sürecinde belirlediğimiz "2053 Net Sıfır Emisyon" hedefine ulaşmadaki yeni yol haritamızdır.
Yakın zaman önce Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde başlatılan "İlk Evim" projesi kapsamda inşa edilecek yaşam alanları ve peyzaj çalışmaları nasıl planlanıyor?
Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan'ın yakın zaman önce kamuoyuyla paylaştığı, "Yüzyılın Konut Projesi" olarak nitelendirdiğimiz proje kapsamında 81 ilimizde sosyal konut, konut amaçlı arsa ve sanayi siteleri inşa edilerek milletimizin hizmetine sunulacaktır. Dar gelirli vatandaşlarımızı kira öder gibi taksitlerle ev sahibi yapmayı planlayan bu projeye her kesimden yoğun bir ilgi gösterilmiştir. İlk Evim kampanyası kapsamında kendilerine özel kontenjan ayrılan gençler, emekliler, engelli vatandaşlarımız, şehit yakınlarımız ve gazilerimiz projeye büyük teveccüh göstermiş ve başvuru sayısı 8 milyon ile rekor kırmıştır.
Ülkemizde son 20 yılda, TOKİ tarafından % 90'ı sosyal konut olmak üzere 1 milyon 170 bin konut yapılmış ve aziz milletimizin hizmetine sunulmuştur. "İlk Evim İlk İş Yerim" projesiyle de Cumhuriyet tarihimizin en büyük sosyal konut hamlesini başlatıyoruz. İlk etap konutların 2 yıl içinde tamamlanarak hak sahibi vatandaşlarımıza teslim edilmesi planlanmaktadır. Söz konusu konut projesi yerel ve yatay mimari esasına uygun şekilde, mahalle kültürünü ve komşuluk ilişkilerini yaşatan, sıfır atık uyumlu, enerji verimli, iklim dostu ve yerel malzemelerin, yenilenebilir enerji sistemlerinin kullanılacağı, açık ve yeşil alan kullanımının çok detaylı çalışılacağı, yeşilin hâkim kılınacağı bir anlayışla hayata geçirilecektir.
Küresel iklim değişikliği son dönemde etkisini giderek arttırdı. Bu aşamada hem şehir planlaması hem de peyzaj projeleri nasıl etkilendi? Bu konuda hangi çalışmalar yürütülüyor?
Şehirler dünya yüzey alanının %2'sinden daha az bir bölümü kapsamasına rağmen dünya nüfusunun %54'üne ev sahipliği yapmaktadır ve iklim değişikliğine neden olan emisyonların %70'inden şehirler sorumludur, doğal kaynakların %75'i şehirlerden tüketilmektedir. Öte yandan iklim değişikliği meselesinden en fazla şehirler etkilenmektedir. Bu durum şehirlerin iklim değişikliği ile mücadelede ne derece önemli bir rol üstlendiğini açıkça göstermektedir.
Etkilerinin özellikle son yıllarda çok daha belirgin hissedildiği ve afetlerin daha yıkıcı bir hal almaya başladığı iklim değişikliği meselesi, şehir planlaması, kentsel tasarım, mimari ve peyzaj projeleri açısından da paradigma değişikliklerini beraberinde getirmektedir. Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelerin olduğu gibi ülkemizin de 2030 iklim hedefi ve bunun da ötesinde 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi bulunmaktadır. Bu ulusal hedefe ulaşabilmek ancak şehirlerimizin her birinin kendi hedeflerini belirlemesi ve harekete geçmesi ile mümkündür. Harekete geçmek için en doğru kılavuz ise mekânsal planları hazırlarken her aşamada iklim değişikliği gerçeğini göz önünde bulundurmak ve bu doğrultuda yaklaşımlar sergilemektir.
Ülkemizde son yıllarda özellikle devlet eliyle üretilen konut vb. projelerde çok katlı yoğun yapılaşma yerini düşük katlı ve orta / az yoğun yapılaşmaya bırakmaya başlamıştır. Doluluk - boşluk dengesi olarak tarif edebileceğimiz analizlerle mekânsal açıdan daha fazla boşluk oluşturulma yönünde bir eğilim söz konusudur. Çoğu zaman peyzaja konu olan bu boşluklar iklim değişikliğine uyumu güçlendirmekte ve olası afet durumlarında hayati rol üstlenmektedir. Son 20 yılda özellikle yenilenebilir enerji alanındaki atılımlarla birlikte ulusal ölçekte önemli bir mesafe kat edilmiştir. Bugün geldiğimiz noktada ise mega projelerin yanı sıra kentsel alanda mikro ölçekteki yenilenebilir enerji santrallerinin kurulu güç kapasitesi her geçen gün artmaktadır. Ayrıca enerji verimliliği konusu da kentsel tasarım ve mimaride üzerinde durulan başlıklar arasındadır. Bu konuda kullanıcı bilincinin ve talebinin önemli ölçüde değiştiğini söyleyebiliriz. Suyun verimli kullanılması, yağmur hasadı, gri su kullanımı gibi "suyu tüketmeden kullanmayı" sağlayacak ve teşvik edecek yaklaşımlar her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır. Sadece suyun değil kullanılan her türlü kaynağın ve malzemenin yeniden ekonomiye kazandırılması ve çevresel zararın önlenmesini amaçlayan "Sıfır Atık" projesi de şehirlerimizde hızla yaygınlaşmaktadır.
Peyzaj mimarlarının önümüzdeki yıllarda daha kritik bir rol oynayacağı görüşü hâkim, siz bu konuda neler söylersiniz?
Dünya ve kentsel alan nüfusunun her geçen gün artmaya devam ettiği gerçekliği göz önünde bulundurulduğunda peyzaj mimarlarının önümüzdeki dönemde daha kritik bir rol oynayacağını söylemek de yerinde olacaktır. Kentsel dayanıklılığın / direncin arttırılması kavramlarını son yıllarda çok daha sık duyuyoruz. Bunun sağlanabilmesinin çok çeşitli yöntemleri var. Kentsel yeşil alan varlığının arttırılması, yeşil altyapının yaygınlaştırılması, bitki seçiminin doğru yapılması, yağmur suyu kullanım altyapısının oluşturulması, taşkın önleme havzaları, tasarımlarda yerel, sürdürülebilir ve su geçirimli malzemelerin kullanılması, tahrip olan ekosistemlerin onarımı ve geliştirilmesi bu yöntemlerden bazılarıdır. Görüleceği üzere hepsi de peyzaj mimarlığının çalışma konuları ile yakından ilgilidir.
Peyzaj mimarlığının uzmanlığından yararlanmak bugün artık bir ihtiyaçtır. Günümüzde gri altyapı kullanılarak yüksek hizmet maliyetleri oluşturan bazı çözümler, yeşil altyapıdan yararlanılarak çok daha ekonomik ve sürdürülebilir olabilir. Yine kentleşme etkisine bağlı olarak artan kentsel ısı adası probleminin bir çözümü olarak peyzaj mimarlığından yararlanmak önemli bir gereksinimdir. Yoğun betonlaşma etkisi altındaki kentlerin iklim afetlerine karşı kırılganlığı yüksektir. Bu alanlarda ekolojik koridorlara, yeşil bantlara önem veren bir tasarım anlayışıyla hem ısı etkisinin azaltılması hem de afetlere karşı dayanıklılığın arttırılması sağlanabilir. Ayrıca peyzaj projeleri, kentlerin silueti ve estetik görünümü, doğal ve tarihi dokunun korunması açısından da son derece önemlidir. Söz konusu yaklaşım ve uygulamaların yaygınlaşması açısından peyzaj mimarlığı disiplininin ilgili diğer disiplinlerle birlikte çalışmasında yarar olduğu ve önümüzdeki yıllarda bu ihtiyacın daha da artacağını söylemek yanlış olmayacaktır.