Ekovizyon Peyzaj'ın kurucusu Veral Ağıl ile süs bitkileri üretimini ve firmanın faaliyetlerini konuştuk. Sektörde farklı alanlarda 30 yıllık deneyime sahip olan Ağıl, ülkemizdeki üretimden, ihracata ve peyzaj projelerine kadar pek çok konuda soruları cevapladı.
İlk olarak sizi tanımak isteriz, Ekovizyon Peyzaj'ın hikayesinden bahseder misiniz?
-Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı bölümünden 1991 yılında mezun oldum. 30 yıldan beri mesleğimle ilgili aktif bir şekilde çalıştım. İlk 15 yılda birçok turizm firmasında çalıştım; şantiyeler, otel inşaatları, çevre düzenleme işlerini yaptık. Daha sonra biten otellerin bahçe bakım işlerini yürüttük. 15 yılın sonunda artık hazır olduğuma inanarak 2006 yılında kendi işletmemi kurdum, önce şahıs firması olarak Ekol Peyzaj adıyla, daha sonra 2008 yılında limited şirketi olarak "Ekovizyon Peyzaj" adı altında çalışmalarımıza devam ettik. İlk yıllarımızda üretim yapıyorduk ama küçük ölçekli bir üretimdi, bunun yanında daha çok uygulama ve danışmanlık hizmetleri veriyorduk. Süreç ilerledikçe her geçen gün üretimimiz arttı uygulama hizmetimizi azalttık en sonunda baktık ki biz tamamen bitki üretimine yönelmiş durumdayız.
Ekovizyon Peyzaj olrak şu anda Akdeniz süs bitkileri, çiçekli bitkiler, yer örtücüler (Akdeniz çalıları) olmak üzere üç grupta üretim yapıyoruz. Şu anda da yaklaşık 33 bin metrekare kapalı sera alanı ve 10 bin metrekare açık alan olmak üzere toplam 43 bin metrekare alanda hizmet vermekteyiz. Antalya'da, Altınova ve Kurşunlu bölgelerinde iki farklı noktada üretim merkezlerimiz bulunuyor. Antalya'da olmamız hasebiyle üretimimiz turizme, yani otellere yönelik yapılıyor. Bunun yanı sıra ülkenin birçok bölgesinde peyzaj firmalarına ürün satışı yapıyoruz. Yurtdışı satışında daha önce Azerbaycan menşei firmalarla çalıştık, son yıllarda Kazakistan ile çalışıyoruz özellikle Kuzey Kıbrıs'la son bir yıldır ciddi çalışmalarımız var. İki oğlum da peyzaj mimarı üçümüz birlikte çalışarak, kaliteli üretim yapmaya ve bunu müşterilerimizle buluşturmaya gayret ediyoruz.
Üretime yöneldiğinizden bahsettiniz. Şu anda proje ya da danışmanlık hizmetleriniz devam ediyor mu?
-Aslında yalnızca üretim yaptığımızı söyleyemem, bizden hiç kimse tesadüfen bitki almaz. Müşterilerimize kullanılacak bitkileri çoğunlukla biz öneriyoruz. Mesela bir otele gittiğimizde bu otelde hangi bitkilerin kullanacağı, nasıl tasarımlar yapacağına da değinerek, aslında uygulama danışmanlığı hizmetini vermekteyiz. Sonuçta sadece bir üretici değil uygulama, proje ve bakım aşamalarını bilen bir firmayız, en büyük avantajımız da budur. Yani bir belediye geldiğinde refüj düzenlemesi yapacağını söylediğinde, onlara en doğru bitkileri öneriyoruz ve sonuç muhteşem oluyor. Bir otel bahçesinin nasıl düzenlenmesi gerektiği, nasıl bakılması gerektiğini anlatıyoruz. Yani aynı zamanda üreten ama uygulatan bakımını sağlayan bir firmayız, onun için çalıştığımız birçok turizm firması gerçekten ürünlerimizi kullandığı ve deneyimlerimizden faydalandığında bölgenin en iyi otel bahçesine sahip oluyor. Kalite bizim için çok önemli, sadece kaliteli üretmek yeterli değil, o bitkiyi doğru şekilde uygulamak ve gerektiği şekilde bakımını yapabilmek gerekiyor.
Türkiye'deki süs bitkileri üretimini sormak istiyorum, son 30 yılda sektörde neler değişti?
-O dönemden beri çok fazla şey değişti. 30 yıl önce zeytinyağı tenekelerinde üretilen fidanlar çalılar şimdi dünya standartlarında tesislerde üretiliyor. Saksıda üretim o zaman yoktu, saksı fiyatlarından dolayı çok kullanılamıyordu. Türk toplumu bence değişime çok hızlı adapte oluyor, kendini geliştirebilir. Son yıllarda ülkemizde ciddi ihracat yapılıyor. Bu konuda önemli yol kat ettik. Önceden olduğu gibi ailelerin yaptığı basit usul üretimler her geçen gün azalıyor.
Eskiden Hollanda'ya gidip çiçekli bitkileri gördüğümüzde imrenirdik ama şimdi Yalova'daki firmalar Hollanda kalitesinde üretim yapıyor. O kadar hızlı adapte olduk ki, Sakarya bölgesinde gittiğimizde üretim sahasında ağaç gurubunda bir İtalyan firmasından hiçbir eksiği olmadığını hatta daha kaliteli ürünler üretildiğini görüyoruz. Bayındır, Ödemiş bölgesinde çalı konusunda yüksek kaliteli üretim Avrupa'ya ihracat ediliyor. Yani demek ki kaliteyi yakaladık onlar bizden alıp başka pazarlara satıyorlar.
30 yılda Türkiye ciddi yol aldı diyebilirim ve bu iş bence devlet desteği ile de olmadı. Üreticilerin kendi emekleriyle, alın teriyle kazandığı paralarla yatırımlar yaparak bu süreci geçirdiğini düşünüyorum. Devlet destekleri olsaydı bu sürecin çok daha hızlanacağını düşünüyorum.
Üretim konusunda bazı sorunlar yaşanıyor; ara eleman, KDV, arazi gibi... Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? En çok hangisi sizi zorluyor?
-21 bin metrekarelik yeni bir seramız var. Emin olun serayı yapması zor görünse bile bir şekilde yapılabiliyor. En büyük sıkıntı bu serada çalışacak personel bulmak... Mevcut işletmedeki personel zaten yetersiz, diğer işletmede hiç personelimiz yok. Aylardır arıyoruz ilan veriyoruz, görüşmeler yapıyoruz kesinlikle çalışacak birisi bulunmuyor. Bence en büyük sıkıntı bu, nitelikli teknik personelimiz yok. Yani arazi, sera yapımı gibi sorunları aşsanız bile personel problemi en çok korkutan kısım olarak karşımıza çıkıyor. Deneyimli, bilgili bir çalışan aramıyoruz, sadece iyi niyetli olsun ve çalışsın, biz onlara gerekli eğitimini de vereceğiz. Ama şu an personel problemi çok ciddi boyutta, bu durumu nasıl aşarız bilmiyorum.
Gençlerimiz liseye bitiriyor sonra hepsi üniversiteyi kazanıyor. Hiçbir başarı elde etmeden 500 bininci, 800 bininci olarak üniversiteye yerleşiyorlar ve bu durum yeterli görülüyor. Dört işlem matematiği bile bilmeyen insanlar mühendislik bölümlerinde okuyorlar. Belki bu insanların teknisyen olmaları gerekiyor, işçi olmaları gerekiyor ama bu insanlara mühendis statüsü veriliyor. İyi ama bu kadar çok mühendise ihtiyacımız yok.
Benim mesleğim ile ilgili yılda yaklaşık üç bin kişi mezun oluyor, üç bin tane peyzaj mimarı nasıl iş bulabilecek? Çünkü hiçbir puan almadan üniversiteyi kazanıyorlar işe başlamaları 25 yaşını buluyor. Sonrasında da iş yok tabii, daha sonra yüksek lisans yapmaya başlıyor aile yeniden onu para ödemeye başlıyor. Bu süreç sadece iş hayatına girişi geciktiriyor, yaşı 30 oluyor yüksek lisans mezunu ama yine de iş yok. Biz birçok meslek yüksek okulu, ziraat lisesi gibi okullarla görüşüyoruz, keşke oradan bir tane çocuk yanınızda staj yaptırıp onu kazanabilsek.
Uygulama, tasarım ve üretim aslında peyzajın üç farklı alanı fakat birbirleriyle sıkı bağlantı içerisindeler, siz bu alanların hepsinde deneyime sahip birisi olarak bu konuda neler söylersiniz?
-Mesleğimizle ilgili bazı olmazsa olmazlar var. Yani projeyi yapanlar biraz olsun bakımdan ve üretim konusunda da bilgili olmalıdır. Üretim denildiğinde ürettiğimiz bitkinin altyapısında kullanılan torf, gübre gibi materyaller aslında bitkinin bakımında da kullanılacak olan malzemelerdir. Üretim ya da bakımda elde edilen bilgiler birbirini destekleyerek bir diğer alanda kullanılıyor. Sonra projeyi yaparken bakımı mümkün bir tasarım yapılması gerekir, aksi halde proje uygulansa bile bakımı yapılmadığından birkaç yıl sonra proje işlemez hale gelecek.
İnsanlar diyor ki ben proje çizeceğim, projeyi yapacağım, tamam da diğer kısımlarda biraz deneyim kazanıp ondan sonra proje yapılması gerekiyor. Aksi halde yapılan proje güzel bir resim olur. Proje uygulandığı zaman gerçek ile çizilen arasında bir alaka olmuyor. Hiçbir bitki ve yapısal malzeme bilgisi olmayan kişiler proje yapıyor. Baktığımızda gerçekten çok güzel, ama uyguladığında gerçekten o bitki doğru yerde mi? Gölge yapacak ağacı doğru seçildi mi? Bitkiler bölgeye uygun ve çevreye uyumlu mu? gibi birçok soruyla karşılaşıyoruz. Öyle basit değil, gerçekten bir bilgi birikimi ve beceri gerektiriyor.
Ben kendimi çok şanslı hissediyorum bu konuda, ben üreticiyim ama sadece üretici değilim aslında, ben ürettiğim her bitkinin tasarımda, peyzajda nasıl kullanacağım çok iyi biliyorum ve o bitkiyi ürettiğim için bitkiyi çok daha iyi tanıyorum. Nasıl budanır, şekli verilir biliyorum. Bitkinin hangi dönemde yaprağının hangi rengi alacağını, hangi dönemde çiçeğinin açtığını biliyorum ve o uyumu daha iyi anlayabiliyorum.
Bu bağlamda ilk olarak ben bir bitkiyi gördüğümde nerede ve nasıl kullanılacağını hayal ederim. Sonrasında bitkiyi üretirim ve insanlara anlatırım. Dediğim şekilde kullanıldığında gerçekten o hayal gerçek olur. Bundan keyifli bir şey yok. Bizim amacımız sadece bitki satmak değil onu en doğru yerde doğru uyum içinde kullanmak. Peyzaj mimarı olarak üretim yapmak, her aşamada daha doğru kararlar vermemizi sağlıyor.
Ekovizyon Peyzaj olarak ihracatınızı ve ülke genelinde artan ihracat rakamlarımız nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Ekovizyon Peyzaj olarak daha çok iç pazara üretim yapıyoruz. Bu sebeple ihracatımız temelde çok stabil değil ve biraz daha kişisel bağlantılar üzerinden ilerliyor. Bizim ürün profilimiz de çok geniş yani bazı türlerden yüksek adetli üretim yapmıyoruz. Bu anlamda Antalya piyasası biraz farklılaşıyor, Ödemiş, Bayındır veya Sakarya gibi değil. Bu bölgelere dünyanın dört bir tarafından bitki alımı için birçok firma geliyor. Antalya ister istemez turizmden etkilendiği için genelde otel şantiyelerinin bitki temini yapmak veya bakım hizmeti vermek üzerine odaklanmıştır. Turizm bölgesinde birçok bitki çeşitli olduğu için kendinizi biraz garantiye alabilmek adına biz de adet olarak düşük çeşit olarak fazla olacak şekilde üretim yapmak zorunda kalıyoruz.
Ayrıca ekonomi stabil değil ülkemiz her yıl bir kriz yaşıyor. Antalya bu anlamda yurtdışından gerektiği ölçüde müşteri çekemiyor. Biz Kıbrıs'la uygulama çalışmaları yapan bir firmaya teknik destekler veriyoruz ayrıca uygulamalarına bitki temini yapıyoruz. Diğer yandan Kazakistan ile bir çalışma yaptık, çok yıllık ya da otsu bitki konusunda ihracat gerçekleştirdik. Sürekli bir ihracatımız yok, proje ya da dönemsel bazlı çalışmalar yapıyoruz.
Bir proje ya da üretim nasıl sürdürülebilir olabilir? Üretim planlaması nasıl yapıyorsunuz?
-Planlama konusunda yıl içinde ne kadar bitki ürettiğimize bakarak bir sonraki yıl için tahmini bir adet çıkartıyoruz. Bu doğrultuda üretim yapıyoruz. Yurtiçi pazarda düzenli bitki alan oteller var. Hangi mevsimde ne kadar bitki ihtiyacı olacağına dair istatistik çalışmalarımız var. Bazı türlerin sayısını artırarak bazılarının azaltıyoruz. Şimdiye kadar böyle devam etti. Hedefimiz hep böyle gitmesi değil, bu yöntem biraz günü kurtarmak ya da şirketin büyümesini sağlayarak altyapı oluşturmak için yapıldı ve çok yorucu bir yöntem. Biz bunu kademeli olarak değiştirip belli türlerde, yüksek adetlerde üretim yaparak pazarlamak istiyoruz.
Projelerin sürdürülebilirliği bambaşka bir konu fakat oldukça önemli. Proje yapılıyor fakat üreticide hangi bitkiler mevcut olduğunu, bu bitkilerin boyunu ve çapını bilmek gerekiyor. Kataloğu açıp da bitki seçmek doğru bir yöntem değil. Hayatın bir gerçeği; proje yapanla üreten arasında bir bağ olması gerekiyor. Piyasayı gezip belki hiç bilmediğimiz güzel bitkiler bulabiliriz ama bunun farkında değiliz. Diğer yandan çok adetli bitkiler yazılıyor projelere sonrasında hiçbir zaman o adetler bulunamıyor. Uygulama başlayacağı zaman son bir ayda bitki araştırıyorlar. Tabi düşündüklerinin yerine muadil bitkiler seçmek zorunda kalıyorlar, proje daha başından bozulmuş oluyor. Proje yaparken listeler oluşturursak ön siparişler verilse böyle olmaz.
Ama önceden planlayıp hep beraber üretim planlaması yapılsa gerçekten projeler muhteşem olacak, en büyük sorunlarımızdan bir tanesi de budur. Ben şu bitki satılır diye hayal ederek milyonlarca adet üretim yapamam, hayaller hep birlikte kurulmalıdır. Birlikte kurulduğu zaman başarılı olabiliriz.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
-Bir de büyük sorunumuz son dönemlerde üretim maliyetleri hesaplamak çok zorlaştı. Günlük olarak her şeyin fiyatı değişiyor, dövizle fiyat versek bile döviz bazında zam geliyor. Üretici bu öngörüye nasıl sahip olacak? Daha yüksek fiyat verirsem bitkiyi satamayacağım elimde kalacak, düşük fiyat versem maliyet yükseliyor ve zarar ediyoruz. Yani hem çalışıyoruz hem üretiyoruz hem de zarar etme ihtimalimiz çok yüksek. Böyle bir ticaret nasıl olabilir?
1 milyon adet bitki üretmeyi planlıyoruz, bu bitkileri sattığımızda kazandığımız parayla 1 milyon 200 bin adet üretmemiz lazım ama 800 bin adet üretim yapabiliyoruz. Bu durumdan nasıl bir hesapla çıkılır bilemiyoruz. Bir yıl içinde birçok üründe fiyatlar 4 katına çıktı. Fakat bizim bitkinin fiyatını 4 katını yükseltmemiz mümkün değil. Yurtdışındaki bir işletme ürettiği bitkinin yüzde 90'ını önceden satıyor, ürünün müşterisi belli, ona göre üretim yapmış oluyor. Bu durumda bizim hiçbirimizin müşterisi belli değil.
Pandemi döneminde biz 1 milyona yakın bitkiyi çöp atmak zorunda kaldık. Bitkiler satışa hazırlandı, tam kapanma yaşanınca bir süre bakımını yaptık sonra çöpe attık. Bu ürünlerin müşterisi belli olsa satılırdı ya da en azından onlar zararımızı paylaşırdı. Diğer taraftan fide firmalarına önceden sipariş vermiştik, biz bitkileri çöpe attığımız halde o fideleri aldık hatta onları da çöpe attık. Türkiye'de hiç kimse risk almıyor tüm risk üreticilerin üzerinde. Alıp satanın umurunda değil. Bu nedenle her geçen yıl üretim adetleri düşüyor. İnsanlar bu işi ciddiye almalı, proje firmaları olsun uygulama firmaları olsun riski herkes paylaşmalıdır.